Image
Xod’un kültürü ve folkloru, coğrafi yapısındaki sıkışıklıkla ters orantılı bir yoğunluk gösterir. Temel yerleşim yerleri Xod Deresinin binlerce yılda oluşturduğu vadinin yamaçlarına kurulmuş, merkezleri daha da aşağılarda dere seviyesinde gelişmiş olan Xod, ilk bakışta tüm dünyadan yalıtılmış gibi bir izlenim vermektedir. Günümüz itibariyle herhangi bir geçit noktasında da bulunmadığından tümüyle kendi içine kapanmış ve dış dünyayla bağı kesilmiş bir görünüm sergilemektedir. Ancak 1960’lı yıllardan daha geriye bakınca ve köyün ekonomik durumuyla birlikte incelendiğinde önemli bir hareketlilik izlenir.

Köyün doğal yapısı itibariyle toprağın, özellikle ekilebilir toprağın azlığı, insanların bazı ihtiyaçlarını başka yerlerden karşılamalarına neden olmuştur. Yaşamak için temel beslenme maddesi olan tahıl yeterince üretilemediğinden, köy insanı gerektiğinde bu ihtiyacını yakın ve orta uzaklıktaki bölgelerden sağlamaktaydı. Hem paranın azlığı (ya da yokluğu) hem de doğrudan paraya dayalı ticaret biçiminin günümüze oranla henüz gelişmediği dönemlerde mal değişimi, ticaretin en temel unsuruydu. Xod Deresi boyunca olduğu kadar kısmen dış ve yüksek bölgelerde de meyve ve sebze yetiştiren Xod insanı, bu becerisini değerlendirerek öteki ihtiyaçlarını karşılama olanağı bulmuştur.

Bugün 65-70 yaşın üzerindeki her Xodlu, değiş-tokuş ticaretini gerçekleştirmek üzere günler süren yolculuklar yapmıştır. Mevsimine göre yetişen, yetiştirilen meyve ya da sebze genellikle eşeklerle, az sayıda atla Ardahan, Göle, Olur, Oltu çevresindeki köylere dek götürülüp, oradan tahıl ya da hayvansal ürünler getirilirdi.
Ayrıca insan tarihinin neredeyse tümüne damgasını vuran göç ve yaşamın sürekli dayattığı gurbet olayı Xod’un kaderiyle baş başa gelişmiştir. Xod’u terk edip, yaşamını ağırlıkla başka yerlerde sürdürenlerin dışında, asıl yaşam merkezi Xod olup ancak geçici olarak başka yerlere giden insanların sayısı da az değildir. Genellikle bir dönem için çalışmaya gidip dönen insanlar da çok olmuştur geçmişte.
1980’li yıllardan itibaren Türkiye’de yaşanan genel politik ve ekonomik gelişmeler nedeniyle toplumda önemli değişlikler gündeme geldi. Bu süreçte insanlar yerlerini yurtlarını eskiye oranla daha kalabalık gruplar olarak terk etmeye ve geriye dönmemeye[1] başladı.

Bütün bu göçler veya geçici hareketliliğin (sadece ekonomik açıdan değil) folklorik açıdan da etkisi bulunmaktaydı. İnsanlar gittikleri, gördükleri yerlerdeki öteki insanların davranışlarından, müziklerinden, kültürlerinden belirli parçaları köylerine geri getirdiler. Kuşkusuz her insanın öğrenme isteği ve yeteneği veya ilgi alanı farklı olduğundan karşılıklı taşınan bu tür ögeler de farklı olabilmekteydi. Bir Xodlu belki yeni bir giyim tarzından etkilenip onu köyüne götürürken, bir başkası belki bir türkü veya fıkra ile daha çok ilgilenmekte ve bu tür değerlerin elçiliğini yapmaktaydı.

Seyfettin Kaya ile Xod türküleri[2] üzerine gerçekleştirdiğimiz araştırma sırasında iyice belirginleştiği gibi Xod’da okunan, yorumlanan birçok türkünün neredeyse aynıları Kuzeydoğu Anadolu bölgesinin birçok yerinde de söylenmekte ve oraların geleneksel repertuarlarında yer almaktadır. Bu da kültürel etkilenmenin en somut örneklerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır.

Tarihin her döneminde, toplumlarda başka bir yan ivme kazanıp öne çıkabilir. Bunun ayrıntılı incelenmesi bu araştırmanın konusu değil ancak öteki bölümlerde yapılan değerlendirmelerde göz önünde tutulmasında yarar var.

Önceki dönemlerin ulaşım ve iletişim olanaklarının sınırlılığına karşın yörenin daha işlek ve dışa açık bir yapısı olduğu gözlenmektedir. Xod insanın konukseverliğinden genel birikimine dek birçok yönüyle incelendiğinde, bu denli sıkışık bir mekanda bulunmasına karşın dışa kapalı bir toplumsal ilişki tanımlamasına uymadığı anlaşılır. Tam tersine, birçok yönden oldukça gelişmiş ve dış dünyayla ilişkisini büyük oranda canlı tutabilmiştir.
 
1950’lerde Tipik Bir Xodlu Aile[3]

Zaten dili, telaffuzu, giyimi, mimarisi, kullanılan malzeme, araç gereçler itibariyle yöredeki genel tarihle ve kültür yapısıyla (ufak farklılıklara rağmen) doğrudan örtüşmektedir. Xodluların giyimlerindeki gelişme ve yenileşme Artvin’in öteki yöreleriyle aynıdır. Ardanuç veya Yusufeli çevresindeki bir köyde insanlar nasıl giyiniyorsa Xod ve çevresinde de yaklaşık oranda aynı olmuştur.
Giysilere dikkat edildiğinde ciddi bir farklılık/çelişki görülecektir. Erkekler (devlet tarafından belirlenen) ceket pantolon ve şapka kuralına uygun giyinmesine karşın kadınlarda aynı belirleme hakim görünmemektedir. Bu durum aslında çok uzun zamandan beri devam eden erkek egemen toplumların tipik bir yansımasıdır. Yani (hemen her şeyde olduğu gibi) giyimde de erkeğinkine kural koyulurken kadınlar gelenekleriyle baş başa kalabilmiştir.

Artvin’in birçok yerinde geleneksel halk danslarına eşlik eden temel çalgı artık akordeon olmuştur. Özellikle Artvin’in geçmişinde Türklükten başka hiçbir etnik gruba yer vermeyen çevreler, akordeonun Ruslar tarafından benimsetildiğini bilmezden gelmektedir.
 
Artvin’de Tulum Eşliğinde Horon, 1933

Oysa Rus işgalinin sona erdiği dönemlerden itibaren, muhtemelen buna tepki olarak 1940’lara kadar yörenin geleneksel çalgısı tulum tekrar ve daha yaygın olarak kullanılmıştır. Daha sonra her nasılsa yeniden güncellenen akordeon da ‘Türk çalgısı’ olarak Artvin folkloruna dahil edilmiştir. Özellikle 1980’lerden sonra ulusal bir müzik ve orkestra yaratabilmek için her yöreye ilgili ilgisiz birçok başka çalgı eklenmeye çalışılmıştır. Burada anlatılmak istenen bir tutuculuk ve/ya gelişmelere karşı durmak değil, toplumun ihtiyaçları, isteği ve onayı dikkate alınmadan yukarıdan aşağıya yapılan belirlemedir. Asıl sorun bir Deli Horon oynanırken klarnet ya da kemane seslerinin eklenmesinin herhangi bir Artvinliye sorulmadan karar verilmesindeki tepeden inmeciliktir.

Xod’un geleneksel halk danslarındaki temel çalgısı tulumdur. Ancak kısmen davul-zurna da kullanılmaktadır. Davul-zurna çalan müzisyenler genellikle Ardanuç yöresinden çağrılmaktadır. Belli bir yaşın üzerindeki birçok Xodlu tulum çalar. Tulumu da kendileri yaparlar.

Artvin yöresinde en yaygın olan kadın erkek oyunları Xod’da da oynanır. Bunlardan Düz Horon, Deli Horon, On Dört, Ermeni Barı[4], Sarı Kız (Sarıçiçek) en bilinenlerdir. 1940’lı yılların sonundan itibaren Cilavuz Köy Enstitüsünde eğitim gören Xodlu öğrenciler tarafından getirilen Temur Ağa gibi başka oyunlar da yörede tanıtıldı ve bazıları kabul gördü. Kadın oyunlarında ise özellikle Tulum Ayağı çok tercih edilir.
 
Xod’da Bir Düğün[4], 1975

Ayrıca kadınlar ve erkekler, kendi aralarında veya karşılıklı olarak türkülü oyunlar da oynarlar. Figürleri birbirine benzese bile bu türkülerle oynanan oyunların yine de birtakım özgün yanları bulunabilir.

Xod’un edebiyatı eskiden beri anlatı üstüne kurulmuş ve bugüne bu biçimde ulaşmıştır. Kuşaktan kuşağa aktarılan, halk hikayeleri, masallar, destanlar, türküler, anlatılar çok ender olarak bazı insanlar tarafından kaleme alınmasına karşın genelde sözlü gelenek olarak bugüne gelmiştir. Kimi bir şeyler eklenerek, kimi yeni ve güncel motiflerle beslenerek gelişen ama çoğu da unutulup giderek büyük ölçüde azalmıştır.

Xodlular da aynı süreci yaşayan öteki toplumlardaki gibi geçmişe ilişkin değerlerini, anlatılarını vs. kuşaklar arasında sözlü aktarımlarla geleceğe taşımaya çalışmışsalar da (başka bölümlerde değinildiği gibi) yörenin genel yapısı itibariyle birçok bilgi bugüne kalamadan silinip gitmiştir. Çünkü geçmişle bağların kopmasına neden olan şeyler sadece inanç veya etnik kökenle sınırlı kalmayıp başka birçok değerin de unutulmasına neden olmaktadır. Bu değerlerin bugüne ulaşabilmiş olanlarıysa ya büyük oranda aslından yalıtılmış ya da onların yerine yeni ve yapay değerler oluşturulmaya çalışılmıştır. Onun için bazen ilgisiz gibi görünen bir konuda, izahı mümkün olmayan bir kopukluk fark edilmekte ancak nedeni bilinmemektedir. Böylesi boşlukların varlığına dikkat çekebilmek, asıl olanı geri getirmese de araştırmacılara fikir vermesi açısından önemlidir.

Bu anlamda yörede sürekli değişerek (unutularak veya eklenerek) gelişen sözlü edebiyat bazen önemli ipuçları verebilmekte, bazen de oldukça karmaşık bir hal alabilmektedir.

Bir dönem ekonomik nedenlerle geçici olarak başka yerlere giden insanların, genellikle kışları köye dönmeleri bir bilgi, kültür alışverişi olarak işlev göstermesine karşın, yoğun göçün yaşanmasıyla eski ilişki biçimlerinin sürmemesi, giderek birçok şeyin unutulmasına neden olmaktadır.

Gelişen teknolojinin sunduğu, önce radyo, sonra televizyon (ve daha sonra da internet) aracılığıyla daha bağımsız ve kolay eğlenme olanakları sağlanmasıyla insanlardaki sözlü aktarma geleneği artan bir hızla ortadan kalkmaktadır. Bu sürecin herhangi bir şekilde aslından koparılarak belgelenmesi veya daha kötüsü hiç belgelenmemesi ise işi daha da çıkmaz hale getirmektedir.

Ancak Xod’a ilişkin yapılan Mehmet Koç[6] (1936-2001) ve Osman İlker’in[7] (1933-2020) araştırmalarının önemli bir belgeleme işlevi yerine getirdiğini de göz ardı etmemeli.

Xod’un geçmişinde önemli aşıklar ve buna bağlı bir edebiyat olduğundan kuşku yok. Eldeki veriler bu konuda yeterince açıklayıcı olmaktadır. Her şeye rağmen bunca şairin bugüne kalan birkaç şiiri olması bile bu geçmişin düzeyine işaret etmektedir.

Xodlu şairler, özellikle 1700’lü yılların sonundan itibaren önemli eserler bıraktılar. Belleklerdekiler unutulmuş olsa bile başka yerlerde ve arşivlerde bazı bilgilere ulaşılabileceğini düşünmek için çeşitli nedenler bulunmaktadır. Örneğin Xodlu Dildari adına kayıtlı ve yörede bilinen birçok şiirin aynı zamanda Kayseri’de derlenen Ermenice[1] harflerle yazılmış cönklerde çıkması veya birçok araştırmacının bilmediği Xodlu Şamili’nin (1810-1865) kayıtlarının arşivlerde bulunması bu umudu beslemektedir.

Özellikle ekonomik yapıya doğrudan bağlı olan ancak kendi doğasıyla da ilişkili biçimde çeşitli kültürel köprüler kurulmuş olan Xod, son yüzyılın önemli aşıklarına ev sahipliği ettiği gibi çok önemli aşıklar yetiştirmiştir.

Xod’la birlikte Yusufeli’nin Zor (şimdiki adı Esenyaka) köyü ve Ardanuç’un Sogara (şimdiki adı Soğanlı) köyünün Cuğo mahallesi, yetiştirdiği aşıkların sayısı ve devamlılığı açısından öteki yerlerden ayrılır.

Bundan dolayı ‘Zorlu Aşıklar’, ‘Çuğolu Aşıklar’ ve ‘Xodlu Aşıklar’ birer kavram olarak öteki yerlere göre daha fazla öne çıkmaktadır.

Narmanlı Sümmani (1860-1915) gibi birçok önemli aşığı doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen Şamili’nin ‘Destan-ı Dünya’ adlı zincirleme şiiri bu tarzdaki en önemli örnektir.

Şamili’nin ‘Destan-ı Dünya’ Şiirinin Giriş Bölümü[9]

Xod’daki aşıklık geleneği Aşık Yanari (1913-1987), Aşık Perişan (1937-2008) ve Aşık Talihsiz (1938-2017) ile günümüze kadar devam etmiş olsa da ne yazık ki bağlama çalma geleneği aynı biçimde kendini koruyamamıştır. Bu da Xod aşıklık geleneğinde olduğu kadar müziğinde de bir daralma ve eksiklik olarak kendini hissettirmektedir.
Image
Image
Image
Kazım Birlik-Felek (Söz: Aşık Perişan/Müzik: Bekir Karadeniz)
Dipnotlar

[1] Bu döneme ilişkin göçler için bkz. »12 Eylül 1980 Darbesi ve Xod« bölümü.
[2] Bekir Karadeniz & Seyfettin Kaya »Xod Türküleri« KaraMavi Yayınları, İstanbul, 2011.
[3] Soldan itibaren; Ayşe, Mevlüt, Süleyman, Emine Karadeniz, 1953.
[4] Şimdi »Atabarı« olarak bilinen oyun.
[5] Melahat ve Ali Ergin’in düğünü.
[6] Mehmet Koç »Xodlu Halk Ozanları ve Kalem Şueraları«, Hürtunç Ofset, Aydın, 1990.
[7] Osman İlker »Yukarı Maden ve Yukarı Madenliler 1-2«, Gelişim Matbaası, Ankara, 1989 ve »Aşağı Maden ve Aşağı Madenliler 1-2«, Aşağı ve Yukarı Maden Köyleri Kültür ve Dayanışma Derneği Yayınları, İstanbul, 1992.
[8] Kevork Pamukciyan »Ermeni Harfli Türkçe Metinler«, Aras Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul, 2002, S. 77-81.
[9] Arşivimde renkli bir kopyası bulunan bu elyazmasının aslı Milli Kütüphane’dedir.